Yetmişindeki insanı oyuncağa sevindirir.
İçinde kalan ama bir zaman sonra gerçekleştirilen ukdeler hep daha fazla acıtır canımı. Sanki o ukde kalan şey hiç gerçekleştirilemese, hiç gerçekleşmese, ihtimali dahi olmasa daha az hüzün verir insana gibi gelir bana. “-Keşke daha önce olsaydı…” cümlesi, “-Çok istedim olmadı”dan daha acıklıdır. Senelerdir içinde sakladığı ukdesini gerçekleştirdiği vakit, saf mutluluk duyamaz insan. Olmasını istediği vakit, şimdi değildir, geçmiştir. Şimdi, mutlu olmasının vakti de değildir, geçmiştir. Hiç oyuncağı olmayan yetmişliğin, yetmişinde sahip olduğu oyuncaktan duyduğu içten içe mutluluğu, dıştan dışa hissettiği utanç ve mahcubiyet ve hor görülme beklentisini; içten içe düşünmeden edemediği “-Acaba daha önce olsaydı”ları, keşkeleri, geri getiremeyeceği yitip giden yılları, dıştan dışa sorar gözlerle kendisi hakkındaki düşünceleri yoklayışı kaçmaz gözümden, hüzünlenirim. Hüznüm sezilir. O andan sonra, aynı duyguyu hisseden iki insan bağı gelişir aramızda, geliştiğini düşünür. Tüm içteniçelerini ve dıştandışalarını da hissettiğimi ve aramızda hiçbir duvarın kalmadığını, dolayısıyla his ve düşüncelerini benden gizlemek gibi bir çabanın içerisine girmesine gerek olmadığına kanaat getirir. Önce benim gözlerimde birikmişti ama yetmişlik, benden önce davrandı, akıttı gözyaşlarını. Girişeceğimiz tüm muhtemel sürate dayalı yarışları kaybedecek yetmişlik, bu kez beni alt etmeyi başarmıştı. Galibiyetinden dolayı mutlu görünmüyordu. Benim üzgünlüğümü de mağlubiyetime bağlamak güçtü.
Comments