İki yüzlülük diye bir tabir vardı eskiden, hala yaşıyor
gözlerden ırakta bir yerlerde. Nalbantlık gibi canım işte,
arada bir haber bulamayan gazeteciler son çare çalıyorlar kapılarını da ustaların ağzından; dededenkalmalar,çırakbulamıyoruzlar, bizdensonrameslekbitecekler gibi
basmakalıp cümleler döktürüyorlar hani, bir yandan da
duygusal türkü eşlik ettiriyorlar, aslında türkülerin de
nalbantlıktan aşağı kalır yanının olmadığının farkına
varamadan. İki yüzlülük, artık bir utanç sebebi değil.
Tıpkı “seni seviyorum ve senden nefret ediyorumun aynı
tonda çıkması” gibi, nefretin aslında bir suç olduğunun
göz ardı edilmesi gibi, ikiyüzlülüğün de özünde
utanılması gereken bir özellik olması en azından birçoğu
için manasız. Bir işi herkesin yapıyor olması, o işe
meşruiyet kazandırıyor sanıyorlar. Toplum çoğunluğu
için “ikiyüzlülük” yaşayan anlamını kaybetmiştir çünkü
artık toplumun hemen hemen tamamı, en az iki yüze
sahiptir. Tek yüze sahip olanlar örselenirler, kapı dışarı
edilirler. Çünkü o tek yüzle kendileri dahil hiç kimseyi
memnun edemezler. İş bulamazlar, arkadaş edinemezler,
evlenemezler, görevlerinde yükselemezler, topluma
kıyıdan köşeden dahi olsa tutunamazlar. Oysa toplumda
yer bulabilmek için şekilden şekle girmeli, maskeler
üstüne maskeler takmalı, roller içinde roller üstlenmeli.
“-Bulunduğu kabın şeklini alır, nedir bu?” diye bir
bilmece sorulsa bundan asırlar önce, hep bir ağızdan Sıvı!” denirdi. Ama şimdi “-Sıvı artı insan!” denmeli.
Comentarios