Doğum. Ölüm kadar akışta , ölüm kadar elzem… Yeryüzünün her yerinde, her saniye… Yaşam başlangıcı, yeşeren bir filiz, dupduru, süt beyazı yeni bir sayfa gibi… Gerçekten öyle mi? Daha doğmadan yazılmıyor mu kaderimiz? Hangi hayatların arasında geçecek sayılı günlerim, kimin kanını taşıyorum? Kimin kabusuyum ya da kimin rüyası? Dünyaya henüz gelmemişken üzerimde planlar yapılmadı mı sanki? Gözlerimi açar açmaz, en başta adımı bile bana sormadan koydular. Ben ise kim olduğumu, kimin olduğumu bilmeden öylece ağladım bu bilinmezliğe. Beni istediler mi? Yıllarca beklediler mi? Sıcak mı yuvamız? Varlıklı mısınız yoksul mu? Olsun, benim tek istediğim karnımın doyması, şimdilik. Sevecek misiniz beni? Kimse sormadı ki bana, bu müphem soruların yanıtlarından korkuyorum. Doğdum artık, kanlı canlı dünyadayım. Bu uçsuz bucaksız gezegenin içinde sizi seçtim ya da siz beni. Umutlarınız, hayalleriniz var benim üzerimde biliyorum. Ne olursa olsun geri dönüşü yok, buradayım. Ummaktan başka çarem de yok zaten. Sevilmeyi ummak, bakılmayı ummak, karın tokluğunu ummak... Oysa ne kadar basit isteklerim var benim, daha gözüm açılmadı da ondan. Kötülüğü öğrenmedim, bencilliği, yalanı öğrenmedim. Siz öğreteceksiniz bana günden güne. Dünyadaki herkes gibi benim de kalbim taşlaşmalı, ben de öğrenmeliyim ah almayı, savaşmayı, çalmayı. Böyle temiz kalabilsem keşke, karışmasam çirkin kalabalıklara. Kirlenmesem insanlıkla. Neden zorlaşır gittikçe yaşamak? Şimdi her şey ne kadar kolay. Elimde olsa dursa zaman, ah keşke, dursa zaman.
.
Comments