Sahiden gerçekmiş “Dilenciye versen küfreder” sözü. Bizzat duymadım küfrünü Allah yukarıda, ama içinden saydırdığını hissetim. Verdiğim parayı yüzüme fırlatma planlarını önceden farkettim neyse ki de fırsat vermedim eyleme dökemeden. Hoşnutsuzluğunu anlamak için içini okumaya gerek de yoktu askında, yüzünden okunuyordu tüm memnuniyetsizliği. Bozuntuya vermedim. Ama aslında bozuldum. Hala da bozuğum aslında. Ama belli etmedim o an “balık bilmezse Halik bilir” dedim, ardından devam ettim yoluma. Hani birine tarif etsen “filanca cadde boyunca sapmadan dosdoğru yürü” dersin hakikaten hiç sapmaması gereken bir yolda. İşte o filanca caddede yürüyorken az önce ve görünürde hiçbir yere sapmamışken aslında, sanki artık hiç bilmediğim bir sokakta yürüyüşüme devam ediyordum. Yol aynı yol değildi sanki. Ben, aynı ben değildim ki. Nasıl olabilirdim ki de zaten: Dilenciyi dahi memnun edemeyecek durumdaydım. Ve artık bu durumun farkındaydım.
Comments