Merakıma yenik düştüm. Sokağın sonundan gelen belli belirsiz sesin peşine takıldım. İnsanı ürperten rahatsız edici tiz bir ses... Bir bebek ağlamasını andırıyor ama değil. Daha çok homurtu gibi. Ben yürüyorum, ben yürüdükçe ses uzaklaşıyor sanki. Artık iyice meraklanıyorum, neredeyse koşar adımlarla sese yaklaşıyorum. En sonunda sesin geldiği apartman dairesini buluyorum. Üç katlı apartmanın içine dalıp kulaklarımı iyice açıyorum. Oldukça eski ama bakımlı görünüyor. Duvarlar yeni boyanmış, merdivenler temiz. Yıllardır aynı ailelerin oturduğu, kimsenin huzursuzluk çıkarmadığı ve komşuluk ilişkilerinin hep sıkı fıkı olduğu sakin apartmanlardan biri olduğu hemen anlaşılıyor. Hatta çoğunun emekli ihtiyar çift olduğuna eminim. Çocuk sesine tahammülü olmayanlardan... İnsan yaş aldıkça, insan yavrularından niye tiksinir hale gelir? Ben öyle olmayacağım! Huysuz ve tatminsiz, kendinden olmayanı acımasızca eleştiren, tek bildiği kendi doğrusu olan o sevimsiz ihtiyarlardan olmayacağım. Belki gezgin olur dünyayı dolaşırım belki bir kasabaya yerleşir her sabah maviye açarım gözlerimi. Ama tek dünyası televizyon programları olan o bunaklardan olamam, olmam. Ben bunları düşünürken bodrum kattan gelen iniltiyi daha net duydum. Artık şüphem yoktu. Bu ses, yaralanmış bir insanın son çırpınışlarının sesiydi. Süratle aşağı indim, bir canı yaşatma arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Önce kanlı bir bacak sonra yerde kıvranan adamı gördüm.
Comments